Akıllara Kazınan Sayısız Sahnesiyle Geçmişten Günümüze Mafia Serisi

Monster Notebook  3 Şubat 2019

HaberlerOyun

Oyun tarihinde araba sürülebilen ilk oyun değildi; karakterin üçüncü şahıs kamerasından kontrol edilebildiği ilk oyun da… Mafya temalı ilk oyun da değildi ama o güne kadar böylesine sert bir temayı kullanıp oyuncuların gözünden iki damla yaş akıtabilen belki de ilk oyundu Mafia. Serinin mükemmel başlamasını sağlayan, grafikleri bir kenara bırakılırsa değil 2019, 2059 yılında bile aynı keyif ve heyecanla oynanabilecek bir yapımdı Mafia. Devam oyunlarının gelmesi kaçınılmazdı, öyle de oldu ve Mafia, artık sahip olduğu temayla, oynanışıyla ve oyun dinamikleriyle olmasa da yaşattığı deneyimle bambaşka ve oyuncuların kalbine seslenen bir seriye dönüştü. Gelin, 2002 yılına ve takip eden yıllara kısa bir yolculuk yapalım.

Mafia: The City of Lost Heaven (2002)

Herkesin Grand Theft Auto III’ü konuştuğu, oynadığı ve biraz da haklı olarak yere göğe sığdıramadığı bir dönemde, 2002’nin ortalarında çıkageldi Mafia: The City of Lost Heaven. Oyunun kapağı çok sertti, ismi ise yapımın özeti gibiydi; “Mafya: Kayıp Cennet Şehri”. Zira şehir o kadar suça batmıştı, alınan her bir görevde, tanınan her yeni karakterde şehrin çürümüşlüğü o kadar su yüzüne çıkıyordu ki; belki de bu isimden başkası, oyunu tam anlamıyla tanımlayamazdı.

1930’larda geçen oyunda, taksi şoförü Tommy Angelo yönetiliyordu. Don Salieri ile tanışan Angelo, zamanla bu suç ailesinin bir parçası oluyordu. Senaryo gereği muştayla adam dövmek de gerekebiliyordu, hız sınırına takılmadan uzun mesafeler katetmek de; oyunun gerçekçilik seviyesi o kadar yüksekti ki aracın benzini zamanla azalabiliyordu ve benzinciye uğrayıp aracın deposunu doldurmak şart oluyordu.

Yapımın atmosferi, gece gündüz döngüsü ve özellikle müzikleri muhteşemdi. Grafikler ve fizik etkileşimi de zamanına göre hayli iyiydi. Oyunun seslendirme tarafında ise The Sopranos’tan tanıdık isimler vardı; bu da oyuna ayrıca değer kazandırıyordu.

Mafia II (2010)

Sekiz koca yılın ardından gelen Mafia II, öncülünün aksine bu defa 1940’lı ve 1950’li yıllarda geçiyordu. Oyunda yönetilen karakter, Sicilyalı bir göçmenin oğlu olan Vito Scaletta idi. İkinci Dünya Savaşı gazisi olan Scaletta, evine dönerken radyoda, Dean Martin’in kadife gibi sesiyle mükemmel şekilde yorumladığı “Let It Snow” parçası çalıyordu.

Oyunda görevler ilerledikçe bir şeylerin eksik olduğu anlaşılıyordu, Scaletta oyunun çok önemli bir kısmında ayak işleri yapıyordu. Ancak hem senaryonun gidişatı hem de atmosfer, ufak tefek aksaklıkları güzel perdeliyordu.

Yapım için farklı hikayeler anlatan ek paketler çıktı, ancak asıl oyun kadar ses getirmedi. İkinci oyunun, ilk oyunun başarısı altında ezilmesi nedeniyle Mafia serisinin geleceğiyle ilgili kuşkular dillendirilmeye başlandı.

Mafia III (2016)

Yeni oyuna dair söylentiler günden güne artarken 2015 yılında yapımın geliştiricilerinden Haden Blackman’in anlatımı eşliğinde yeni oyunun videosu yayınlandı. Ancak beklenenden çok uzak bir Mafia oyunu vardı oyuncuların karşısında. Yapımın adı Mafia olmasına karşın yönetilen karakter siyahiydi. Takım elbiseli değildi, nazik de değildi, ilk oyunlardaki İtalyan karakterlerle kıyaslanınca kaba saba biri olduğu anında anlaşılıyordu.

Tahminler pek de yanlış çıkmadı ve Mafia III, değil ilki, ikincisinin bile yaklaşamayacak derecede başarısız bir anlatımla oyuncuların karşısına çıktı. 1968 yılında geçen ve Lincoln Clay isimli karakterin yönetildiği yapımda, tanıdık yüzler vardı ama senaryo tarafı epeyce sorunluydu. Bir süre sonra tekrara düşen görevler, Mafia serisine yakışmayacak görev kurguları ve daha nice olumsuzluk, serinin geldiği tatsız noktayı gözler önüne seriyordu.

Oyun için ek paketler yayınlansa da ne ana oyun ne de ek paketler beklenen ilgiyi görmedi; yapım ortalama puanlarla ve daha da önemlisi Mafia hayranlarının hayal kırıklıklarıyla serinin zayıf bir halkası olarak akıllara kazındı.

Paylaş: