Sıra dışı fikirleri, olağanüstü şekilde oyunlaştırma konusunda epey hünerli olan Hideo Kojima, kendisine yakıştırılan dâhi, otör ve benzeri sıfatların hakkını, bu defa Death Stranding ile veriyor. Kıyamet sonrası senaryosunu alıp kendi ütopik hayalleriyle harmanlayarak önümüze koyan, bununla da yetinmeyip başkalarının ellerinde sıkıcı hâle gelebilecek oyun sistemini, şaşırtıcı derecede eğlenceli kılan Kojima, ilk yayımlandığında “kargoculuk simülasyonu” olarak adlandırılan Death Stranding’in aslında ne kadar ileri görüşlü bir düşün ürünü olduğunu çok sonra kanıtladı. Zira dünyanın geldiği nokta itibarıyla bir şeyleri taşımak ve taşıtmak eskisine kıyasla daha önemli. Death Stranding’in oturtulduğu temel tam da bu; taşımacılık.
Ölümle Yaşam Arasındaki İnce Çizginin Buharlaşması
Bu defa karamsar bir düzlemde ve yetişkin temalar kullanarak öyküsünü anlatmayı tercih eden Hideo Kojima’nın son şaheseri Death Stranding, felaket sonrası yaşamın nasıl olabileceğinin resmini oyun vesilesiyle çiziyor. Kiralyum adlı bir anti maddenin dünya üzerindeki yoğunluğu, beklenmedik seviyelere çıkıyor ve bunun sonucunda güçlü patlamalar gerçekleşiyor. Yaşanan son patlama ise neredeyse insanlığın sonunu getiriyor. Oyunun da adını aldığı Death Stranding-Ölüm Kıyısı; geride bir avuç insan kalmasına, birtakım doğaüstü olayların patlak vermesine ve normalde doğaya canlılık veren yağmurların, artık ölüm getirmesine neden oluyor. Öyle ki yağmur ve kar gibi doğa olaylarına maruz kalan tüm canlılar, anında yaşlanıp bozulmaya uğrayarak ölüyor. Geride kalan bir avuç insansa tüm bu olağanüstü durumdan etkilenmemek adına yeraltına çekilip yaşamlarını orada sürdürmeye gayret ediyor. Bizim yönetimimizdeki Sam Bridges, bir yandan kargoculuk faaliyetleriyle ilgilenirken diğer yandan toplumu birbirine bağlayarak insanlığı yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyor. Ama bu o kadar da kolay olmuyor. Çünkü Sam’in karşısına kimisi fiziksel, kimisi bedensiz varlıklar olmak üzere türlü çeşitli engeller çıkıyor.
Kiral Ağ Kurmak İçin Yapılan İlginç Görevler
Sam Bridges’in temel görevi olan kargo taşımacılığının en önemli çıktısı, Kiral Ağ adı verilen sistem sayesinde birbirinden çok uzakta yaşayan insanların kendi aralarında bağlantı kurabilmeleri oluyor. Görev icabı taşımamız gereken envai çeşit eşyayı sırtımıza, kollarımıza ve bacaklarımıza yükleyip yola çıkarken dilersek yan görevlere de dâhil olabiliyoruz. Çevrim içi etkileşim noktasında başarılı olan oyunda, kendi görevimiz gereği taşıyabileceğimiz kargo yüklerine ek olarak başka oyuncuların seyahat esnasında düşürdükleri eşyaları da adreslerine teslim etmeye çalışıyoruz. “Çalışıyoruz,” kelimesini bilinçli olarak tercih ettik çünkü Kojima’nın zihninde tasarlayıp karşımıza çıkardığı oyun dünyası engebelerle dolu; yükümüzü zaman zaman düşürebileceğimiz, zorlu doğa koşullarına karşı mücadele vermemiz gereken bir dünyayı gösteriyor. Buna, canlıları yaşlandırıp kısa sürede öldüren ve aynı zamanda kargolara da zarar verebilen yağışları da eklediğinizde işler iyice zorlaşıyor.
Düşmanlarınızı Öldürmeden Önce Birkaç Defa Düşünmeniz Gerek
Oyunda kargolarımızı taşırken yaşayacağımız zorluklardan biri Kıyıya Vurmuş (KV) şeklinde isimlendirilen, öldükten sonra ruhları bu dünyada kalmış insanlar, diğeri ise kargonuzda gözü olan haydut çeteleri. Öldürücü etkiye sahip Zamanyıkım Yağmurları ile ortaya çıkan ve maalesef çıplak gözle kendilerini tespit edemediğimiz arada kalmış ruhlar, bizi dev katran havuzlarına daldırıp sıkıntılı karşılaşmalar yaşamamıza neden olabiliyor. Fiziksel düşmanımız olan haydutlar ise bize çeşitli şekillerde saldırıp kargomuzu elimizden almaya gayret gösteriyor. Bu noktada etkisiz hâle getirmek için onları öldürme yoluna gidersek, haydutların cesetlerini yakmamız gerekiyor Eğer yakma işlemini yapamazsak ruhları birer KV’ye dönüşüyor ve bize ayrı bir sorun yaşatıyor. KV’lerden uzak kalmamızı sağlayan ve gözle görülmez olmalarına rağmen onları tespit edebilmemizi sağlayan yegâne şey ise bağ bebekleri. Oyunun hikâye örgüsü içinde oldukça önemli bir yere sahip bebekler için spoiler vermemek adına çok fazla ayrıntı paylaşamıyoruz.
Açık dünya oyun konseptini alıp bize, şimdiye dek yaşamadığımız bir oyun tecrübesi şeklinde sunan Hideo Kojima’nın ustalık dönemi eseri Death Stranding, sizlere aktardığımız ve aktaramadığımız nice ayrıntıyı beraberinde getiriyor. Eğer bu tür esrarengiz ve uzun soluklu oyunlara karşı ilginiz varsa, 100 saate yakın bir oyun süresi sizleri bekliyor.