Geçmişten Günümüze Half-Life Serisi

Monster Notebook  14 Ekim 2019

OyunVLOG

Half-Life; FPS oyun türünü olgunlaştıran bir oyun serisi. Yenilikçiliği sayesinde sayısız yapıma ilham kaynağı olmuş bir seri… Bugün, milyonlarca oyuncunun saatlerini verdiği Steam platformunun doğmasını ve geliştirici firma Valve’ın kasasının dolmasını sağlayan bir oyun serisi. Gordon Freeman’a olan benzerliği ile Hulki Cevizoğlu’nun oyun meme’leri arasına dâhil olmasını mümkün kılan bir oyun serisi. Üçüncü oyununu/bölümünü beklerken bir nesli, gerçek anlamda yaşlandıran bir oyun serisi. Gelin, belki hikâyenin tıkanması belki de 3,5 milyar dolarlık servete sahip yapımcı Gabe Newell’ın vurdumduymazlığı nedeniyle şu an atıl vaziyette bekleyen Half-Life serisinin PC tarafında nereden nereye geldiğine kısaca birlikte göz atalım.

Half-Life (1998)

Oyun dünyasının, hikâye anlatmak gibi bir derdi olmayan sayısız FPS oyununa kucak açtığı 1998 yılında çıkagelen Half-Life, gerilim dozu adım adım ilerleyen senaryosuyla oyuncuları anında avuçlarının arasına almayı başardı. Başlı başına bir evren yaratması, azıcık sakar bir bilim insanı olduğu haricinde hakkında fazla şey bilmediğimiz kurgusal karakter Gordon Freeman’ı kontrolümüze vermesi, bilim kurgu ve korku unsurlarını abartmadan bir arada sunabilmesi gibi nice etmen, yapımın başarısında belirleyiciydi.

Half-Life: Opposing Force (1999)

Ana oyunun hem oyunculardan hem de oyun otoritelerinden aldığı olumlu eleştiriler neticesinde Valve, Gearbox Software ile birlikte ilk yapım için bir genişleme paketi hazırladı. Black Mesa Research Facility’deki kazanın neden olduğu sorunların ortadan kaldırılması için görevlendirilen takımda bulunan Adrian Shephard’ın gözlerinden oynanan yapım, kısa sürmesine rağmen oldukça etkileyiciydi.

Half-Life: Blue Shift (1999)

Half-Life serisinde Gordon Freeman’dan sonra en sevilen karakterlerden biri olan Barney Calhoun’u yönettiğimiz ikinci genişleme paketinde oynanış, önceki iki yapıma kıyasla daha kolay olsa da genişleme paketinin sunduğu hikâye, serinin fanları için o kadar da yeterli değildi. Tabii bu durum, paketin aldığı puanlara da doğrudan yansımıştı.

Half-Life​​​​​​​ 2 (2004)

Oyun dünyasında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çıktığı döneme göre olağanüstü grafikler, bugün bile pek çok oyunda görülmeyen düzeyde fizik etkileşimi, ilk oyunun da üstüne çıkan sürükleyici bir senaryo, oyuncuyu her an diken üstünde tutan atmosfer ve tabii ki devasa karıncaaslanı sürüleri, yapımı soluksuz oynamamızı sağlıyordu. Sanat yönetmeni koltuğunda oturan ve aslen Bulgaristan doğumlu olan Viktor Antonov’un da katkısıyla City 17’de yaratılan Doğu Avrupa havası da oyunun etkileyiciliğini artırıyordu.

Half-Life 2: Deathmatch (2004)

Half-Life 2’nin çok oyunculu modu olmamasını yoğun şekilde eleştiren oyun basını için tam anlamıyla bir sürpriz olan ve ana oyunun çıkışından yalnızca iki hafta sonra yayınlanan Half-Life 2: Deathmatch, adından da anlaşılacağı üzere hem takım hâlinde hem de bireysel olarak oyuncuların karşılıklı kapışmalarına imkân tanıyordu; hem de Gravity Gun kullanarak.

Half-Life 2: Lost Coast (2005)

Teknolojik kırılmaların yaşandığı 2005 yılında kısacık bir teknoloji demosu gibi çıkan ve oyun motorunun HDR çizim tekniklerini gözler önüne seren Lost Coast, oyuncuların ağzına çalınan bir parmak bal gibiydi.

Half-Life 2: Episode One (2006)

İki yıllık bekleyiş son bulmuş, ikinci oyunun bıraktığı yerden başlayan Episode One gönüllere bir nebze su serpmiş, G-Man’in kim olduğu hakkında yepyeni sorulara neden olmuş, iki saate yakın oyun süresinden sonra bizleri yine bir bekleme döngüsüne sokmuştu.

Half-Life 2: Episode Two (2007)

Oyunun kapağında da kendini gösteren The Hunter adlı yeni düşmanla tanışmamıza vesile olan ek paket, oldukça doyurucu ve çizgisellikten uzaklaşan serbest bir oynanış sunuyor, bunun yanında hikâyeyi son derece kilit bir noktaya taşıyordu.

Paylaş: