Bir filmi izledikten ya da bir kitabı okuduktan sonra düşünce dünyanızda köklü değişiklikler meydana geldiğini deneyimlemişsinizdir. Sizi o eski “siz”den çekip alan, zihninizin karanlık köşelerinde yepyeni ışıklar yakan, daha da önemlisi size, hayata çok farklı açılardan bakabilme yetisi kazandıran eserlere denk gelmişsinizdir, gelmediyseniz de muhakkak bir gün geleceksinizdir. Uzaktan bakıldığında standart bir korku oyunu serisi gibi duran ama kendi içinde derin felsefi yönler bulunan, serinin özellikle Team Silent elinden çıkan oyunlarındaki ayrıntılarını keşfettikçe hayretler içinde kalacağınız Silent Hill serisi de böylesi eserlerden. Gelin, Konami’nin efsane serisi Silent Hill’in ana oyunlarına bir göz atalım ve seri nereden nerelere gelmiş birlikte anımsayalım.
Silent Hill (1999)
Huzurlu bir araç yolculuğundasınız ve küçük kızınız, yarı uyur yarı uyanık vaziyette aracınızda, sizinle birlikte. Bir anlığına kızınızın ne kadar da sevimli uyuduğunu görmek için ona bakıyorsunuz ve yüzünüzü tekrar yola çevirdiğinizde bir kadına çarpmak üzere olduğunuzu görüp direksiyonu kırıyorsunuz. Yaptığınız kaza sonrasında kendinize geldiğinizde kızınızın, sislerle çevrili bir alanda sizden kaçtığını görüyorsunuz ve kâbusunuz başlıyor. PlayStation 1’in teknik yetersizlikleri nedeniyle her yanı sisle kaplı olan Silent Hill’in, Harry Mason ile olan ilk macerası da böylece başlıyor. Saatler süren korku ve çaresizlik dolu anlara ev sahipliği yapan oyun, hayatta kalma/korku türüne yeni bir soluk getirdi.
Silent Hill 2 (2001)
Şanssız bir insandı James Sunderland. Canından çok sevdiği eşini, amansız bir hastalık neticesinde kaybetti. Eşinin acısını hiçbir zaman unutmadı, ona olan özlemi hiç bitmedi. Ama bir sabah, James’i çok şaşırtan bir olay gerçekleşti. Posta kutusunda, eşinin el yazısıyla hazırlanmış, onun imzasını taşıyan ve eşinden geldiği, cümlelerdeki ayrıntılar nedeniyle kesin olan bir mektup aldı. Eşi Mary, James’i, onların “özel yeri”nde beklediğini yazıyordu. Bu özel yer ise Silent Hill’deydi. Üzerine saatler konuşulabilecek, defalarca bitirilse bile her defasında farklı bir detay yakalanabilecek Silent Hill 2, korku dozu yüksek romantik bir dramaydı. Serinin büyük kısmının müziklerini ve ses efektlerini hazırlayan Akira Yamaoka’nın unutulmaz müzikleriyle kült hâline gelen yapım, zamansız korku oyunlarından biri oldu.
Silent Hill 3 (2003)
17 yaşındaki Heather, bir alışveriş merkezinde babasının işlerini yürütürken sıra dışı olaylar yaşamaya, gerçek dışı varlıklarla karşılaşmaya ve mekânların dönüşüm geçirmesine tanıklık etmeye başlar. Çok geçmeden, bu uğursuzlukların kaynağına uzanacak temsilcilerle de tanışır ama işler giderek daha da sarpa sarar. Seri içerisinde hikâye bağlantısı bulunan ilk oyun olan Silent Hill 3, romantik korku drama olarak tanımlanan Silent Hill 2’nin korku dozunu birkaç kat yukarıya taşıdı. Ayrıca senaryosuyla, serinin bilinmeyenlerini de açıklama yoluna gitti.
Silent Hill 4: The Room (2004)
Hayatınız normal bir şekilde devam ederken bir gün uyandığınızda, kendinizi, kendi evinizde içeriden kilitlenmiş durumda buluyorsunuz. Kısa bir süre sonra banyonuzda bir delik keşfediyor, delikten geçtiğinizde âdeta boyut değiştiriyorsunuz ve dozu giderek artan kâbusunuz başlıyor. Team Silent elinden çıkan son Silent Hill oyunu olan The Room, hem oynanış hem de yapısal birçok yeniliğin denendiği, bugün bile eşine az rastlanır bir oyundu. Sis ve fener olmadan da Silent Hill oyunu yapılabileceğinin göstergesi olan yapımı bitirdikten sonra evinizde bir süre diken üstünde oturma ihtimaliniz var.
Silent Hill: Origins (2007)
Bizi, kamyon sürücüsü Travis Grady ile Silent Hill’in kökenlerini öğrenmeye götüren Origins, Climax Studios tarafından hazırlanan ve serinin fanlarını ikiye bölen bir yapım oldu. Team Silent’ın ustalıkla kotardığı hikâye anlatımı ve senaryo kurgusunu, her yanında başarıyla sürdüremeyen Origins, önceki oyunlarda olduğu gibi Akira Yamaoka’nın müzikleriyle daha keyifli hâle geliyordu.
Silent Hill: Homecoming (2008)
Beyaz perdeyi ziyaret eden Silent Hill’in filmiyle yer yer paralellikler gösteren Homecoming, zorluğu ve yaşattığı üst düzey korkuyla serinin en iyilerinden biriydi. Teknik sorunları nedeniyle eleştiri yağmuruna tutulsa da Double Helix’in, Team Silent’a yakın oyun tasarımı ve ters köşe hikâyesiyle Homecoming, serinin mutlaka oynanması gereken üyelerinden biri oldu.
Silent Hill: Shattered Memories (2010)
PSP, PlayStation 2 ve Nintendo Wii için yayımlanan Shattered Memories ilk oyunun farklı şekilde ele alınmış bir versiyonuydu. Düşmanlarla mücadele etmek yerine onlardan kaçmak gibi ilginç bir formül üzerine kurulu olan yapımı sonuna kadar oynayıp bitirdiğinizde yaşadığınız şaşkınlığı, unutmanız mümkün olmayacak.
Silent Hill: Downpour (2012)
Team Silent’ın ardından Akira Yamaoka’nın ayrıldığı Silent Hill projesinin son ana oyunu olan Downpour’da, Murphy Pendleton’ı yönetip Silent Hill’in gizemlerini çözmeye çalışıyoruz. Fakat oyun, teknik açıdan olmasa da tasarım itibarıyla serinin belki de en zayıf oyunu oluyor. Bize de Konami’nin, seriyi yeniden canlandırıp yeni bir Silent Hill oyunu ile serinin hayranlarını mutlu etmesini beklemek düşüyor.
Silent Hill serisinin karanlık ve gizemli dünyasını tam anlamıyla deneyimlemek isteyenler için, Monster Notebook’un Abra, Tulpar ve Semruk gibi yüksek performanslı modelleri ideal seçenekler sunuyor. Bu güçlü bilgisayarlar, oyunun atmosferini ve detaylarını en iyi şekilde yansıtarak sizi Silent Hill’in içine çekiyor.