Ghostwire: Tokyo ile Japon Kültürünü Tanımaya Ne Dersiniz?

Kadim bir kültüre sahip olmaları nedeniyle Japon geliştiriciler tarafından hazırlanan anlatı odaklı oyunlarda Japon tarihinden, Japon medeniyetinden, Japon halk söylencelerinden izler bulabilirsiniz. Mesela, serinin en gerilimli oyunu olarak kabul edilen 2003 çıkışlı Silent Hill 3’te yönettiğimiz karakterin, huzur bulamamış bedensiz bir varlık tarafından metro raylarına itilme sahnesi, oyun için kurgulanmamış, aksine Tokyo’da o yıllarda yayılan söylencelerden hareketle oyuna entegre edilmişti. Daha güncel bir örneği ele alırsak, şimdilik yalnızca konsola özel olarak yayımlanan 2020 çıkışlı Ghost of Tsushima, Japonya’nın uğradığı Moğol istilasını konu ediyor ve Moğolların hezimete uğramalarına neden olan fırtınaları, oyun konseptine yedirerek bu hikâyeyi etkileyici şekilde bizlere anlatıyordu.

Bu yılın en çok beklenen ve çıkış yaptıktan kendine özgü bir kitle edinen Ghostwire: Tokyo da Japon kültürünü dünü ve bugünüyle tanıtma görevini başarıyla yerine getiriyor. Senaryo içeren oyunlara, zaman geçirmek için başvurulması gereken dijital bir mecra olarak değil de başlı başına bir deneyim gözüyle bakıyorsanız, bu yapım size beklediğinizden de fazlasını sunuyor.

Dört Bir Yanımızı Saran Yōkai’ler de Neyin Nesi?

Oyunun geliştirilme aşamasında farklı farklı unsurlardan ilham alan oyunun yönetmeni Kenji Kimura, Philip K. Dick kitapları okuyup, progresif rock grubu Tool dinleyip, zihin açan yürüyüşlere çıksa da Ghostwire: Tokyo dönüp dolaşıp Japon kültürüne dayanıyor. Oyunda karşımıza çıkan düşmanlar olan Yōkai’ler, yalnızca bu oyuna özel tasarlanmış varlıklar değil. İlk defa 700’lü yıllarda Japon literatüründe geçen ve başka bir dünyadan gelen varlık anlamına gelen Yōkai, açıklanamayan doğaüstü olayları gerçekleştirmekle ilişkilendiriliyor. Yōkai’lerin insan, hayvan, bitki, nesne, yapı veya bina, eser gibi farklı formlarda olabildiği kayıtlarda yer alıyor. Ghostwire: Tokyo’da işlerimizi zorlaştırmak ve oyunun temasını bir anda korku/gerilim türüne kaydırmakla görevli Yōkai’ler -oyun dünyasında adlarıyla ziyaretçiler- ise bugünün Japonya’sında nelerin korkutucu bulunduğunu anlamamıza yardım ediyor. Örneğin başsız kız öğrenci hayaleti, Slender Man’i andıran takım elbiseli ve şemsiyeli adam, sarı yağmurluk giyen şemsiyeli çocuk gibi varlıklar, şehir efsanelerinden ve söylencelerden izler taşıyor. Tabii Yōkai’ler yalnızca kötülüğe hizmet etmiyor, örneğin oyunda karşılaştığımız sevimli kedi Yōkai olan Nekomata alışveriş süreçlerimizin vazgeçilmezi.

İlgi Çekici Savaş Mekanikleri ve Çevresel Anlatım Unsurları

Oyunda zaman zaman bizi zora sokan Yōkai’ler ile yine bir Japon kültürü unsuru, Kuji-Kiri hareketlerinin oyuna uyarlanmış versiyonuyla karşı koymamız gerekiyor. Uzaktan bakıldığında anlamsız el kol hareketleri gibi görünse de on üç asırlık geçmişe sahip ruhani varlıklarla belki de en doğru mücadele yöntemi olan Kuji-Kiri, Japon ezoterik Budizmi temellerine dayanıyor. Bugünün modern Japonya’sında uygulayıcılarının sayısı giderek azalsa da özellikle Ninjitsu gibi Uzak Doğu dövüş sanatlarında kendine yer bulan Kuji-Kiri hareketlerinin, uygulayan kişi üzerinde pozitif etkiler yarattığı belirtiliyor. Japonca dokuz sembol anlamına gelen Kuji ve kesme manasına gelen Kiri ifadelerinin birleşimiyle ifade edilen bu hareketler bütününde Rin, Pyō, Tō, Sha, Kai, Jin, Retsu, Zai ve Zen sembolleri bulunuyor. Her biri ayrı bir el hareketini temsil eden “büyülü” semboller, Ghostwire: Tokyo’da doğrudan doğruya düşmanları alaşağı etmek için kullanılıyor.

Ziyaretçilerin, Hannya adlı asıl kötü karakter eliyle Tokyo’yu istila etmesi ve bedenleri yok olan halkın çevrede bıraktıkları da oyun aracılığıyla Japon kültürünü yakından tanımamıza imkân veriyor. Çevresel anlatım unsurlarını, oyun dünyasını güçlendirmek amacıyla kullanan Ghostwire: Tokyo, şehir sakinlerinin gündelik yaşantılarına dair fikir edinmemizi sağlıyor. Ayrıca aldığımız notlar, menüde yer alan ve oyunda ilerleme kaydettikçe açabildiğimiz ansiklopedik bilgiler, Japon kültürüne dair ayrıntıları keşfedebilmemize hizmet ediyor.