Oynarken Günümüze Özlem Duyacağınız 5 Post-Apokaliptik Oyun

Monster Notebook  22 Nisan 2020

Oyun

Beyaz perdenin favori konularından biri olan post-apokaliptik dünya, oyun tutkunlarının da daima ilgisini çekiyor. Dolayısıyla oyun firmaları bu ilgiyi cevapsız bırakmayıp, çeşitli yapımları piyasaya sürmekten geri kalmıyor. Çoğu yapım gerek mekanikleri gerekse de senaryoları nedeniyle aradıkları başarıya asla ulaşamıyor. Bazı yapımlar ise sürükleyici atmosferleri ve yüksek oynanabilirlikleri ile oyun tutkunlarının gönüllerini fethetmeyi başarıyor. Eğer bu konuda başarılı kabul edilen yapımların hangileri olduğunu merak ediyorsanız; sizin için hazırladığımız listeye göz atabilirsiniz.

Resident Evil 2: Remake (2019)

2019 yılının en çok merak edilen oyunlarından biri konumundaki Resident Evil 2: Remake sayesinde, oyun tutkunları, kendilerini, yeniden zombi istilası altındaki Raccoon City’de buluyor. İlk olarak 1998 yılında piyasaya sürülmüş ve efsanevi oyunun yeniden yapılmış bu versiyonunda, grafik iyileştirmeleri göze çarparken; birçok mekanik, orijinal haliyle oyun severlerin kullanımına sunuluyor. Ancak, bu defa oyunu bitirebilmeniz için orijinal hikâyeye ek olarak ikinci senaryoyu da tamamlamanız gerekiyor. Tabii, bunun için hem T-Virüs’ün dönüştürdüğü zombilerle hem de Umbrella’nın geliştirdiği T-00 ile yüzleşmeniz gerekiyor.

Mad Max (2015)

Kıyamet sonrası dünyayı konu alan başyapıtlardan biri olan Mad Max: Fury Road adlı filmden ilham alınarak hazırlanan oyun, yüksek aksiyonu ile göz dolduruyor. Oyunun hikâyesi, Max’in çok sevdiği arabasını çaldırması ile başlıyor. Yanında köpeğiyle birlikte, savaşlar sonrasında çöle dönüşmüş dünyada, arabasına yeniden kavuşmak için mücadele eden Çılgın Max’in karşısına çeşitli seviyelerdeki düşmanlar ve onların modifiye edilmiş araçları çıkıyor. Tabii Avalanche Software, bu noktada oyuncuları da çaresiz bırakmıyor. Aracınıza yapacağınız geliştirmeler sayesinde, rakiplerinizi ister teker teker ister toplu olarak yok edebiliyorsunuz.

Metro 2033 (2010)

Dmitry Glukhovsky’nin romanından uyarlanan Metro 2033, nükleer felaket sonrası yerle bir olmuş Moskova’da geçiyor. 4a Games’in 2010 yılında piyasaya sürdüğü oyun, karanlık atmosferi ve her an nereden çıkacakları belli olmayan mutant sürülerinin yarattığı gerilimle kalpleri fethediyor. Oyun boyunca bir yandan metro tünellerinde bilinmezliğe doğru ilerlerken diğer taraftan ana karakter Artyom’un gördüğü halüsinasyonlar ile başa çıkmanız gerekiyor. Hatta oyunun finalinde sizi oldukça şaşırtacak bir sürpriz bekliyor.

Wolfenstein: The New Order (2014)

1.Dünya Savaşı’nın farklı sonuçlandığını hayal edin. Müttefiklerin ve Sovyetler’in, Berlin’e hiç adım atamadıklarını ve savaşı Hitler önderliğindeki Naziler’in kazandığını düşünün. 2014 yılında Bethesda’nın piyasaya sürdüğü Wolfenstein: The New Order, tam da böyle bir dünyada geçiyor. Üstelik Naziler, oyun severlerin yeteneklerini sadece normal askerlerle sınamıyor. Oyunda hayatta kalmak için çeşitli deneylerin ürünü olan yaratıklarla da başa çıkmanız ve bazı noktalarda karşılaşacağınız bulmacaları çözmeniz gerekiyor. Bu yönüyle oyun, distopik bir dünya sunuyor.

Fallout 3 (2008)

Konu yine II. Dünya Savaşı… Ancak bu sefer Bethesda, oyun severleri, nükleer saldırı sonrasında kaotik bir ortama sürüklenmiş, mutantların dört bir yanda adeta cirit attıkları Amerika Birleşik Devletleri’ne götürüyor. RPG türünün en başarılı örneklerinden biri olarak kabul edilen oyunda, sizlerden Vault 101’i terk etmiş babasının izinden giden karakteri yönetmeniz isteniyor. Oyun, hem günümüz dünyasındaki mevcut siyasi düzene göndermeler yapmakta hem de kıyamet sonrası süreçte ortaya çıkabilecek olası senaryoları yaşatmakta bir hayli başarılı. Bu yüzden 2008’de piyasaya çıkmış olmasına rağmen serinin en iyi oyunu olarak kabul ediliyor.

Paylaş: