İlk üç oyun, korku konseptini bir bütün olarak yeniden şekillendirip dönüştürme görevini başarıyla yerine getirmesine rağmen Resident Evil 4’ün ardından Capcom, bu büyüyü tekrar canlandırma konusunda neredeyse çuvallıyordu. 2016 Elektronik Eğlence Fuarı’nda Resident Evil 7 duyurulduğu sırada, serinin köklerine dönüşünü müjdeleyen teaser, katılımcıları bu yüzden hipnotize etmişti.
Oyunun senaryosu ve atmosferine geçmeden önce bazı noktaların aydınlatılması faydalı olabilir: Resident Evil 7, serinin 7. oyunu olmadığı gibi, bir “devam oyunu” da değil. Bunu açıklamanın oldukça kolay bir yolu var: İlk oyun piyasaya sürüldüğünde Capcom, Japonya pazarına Biohazard ismiyle açılmayı seçti. Aynı nedenle Resident Evil 2’nin ardından birden fazla oyunun eş zamanlı olarak senaryolaştırıldı. Oyunlar arasında doğrusal olmayan bir zaman çizgisinin ortaya çıkmasının nedeninin altıda da bu iki farklı pazar stratejisi yatıyordu. Resident Evil 7: Biohazard, adından da anlaşılacağı üzere, Japonya ve batı pazarlarını birleştirmeyi hedefleyen bir adım atmayı deneyecekti. Bu adım 3. şahıs kameranın terk edilmesini de içeren bir dizi yeniliği müjdeliyordu.
Birinci Şahıs Perspektifinin Getirdiği Gerilim
RE7, tam VR desteği sayesinde FPS deneyimine daha derin bit klostrofobik hissiyat katmaya odaklandı ve ilk 3 oyundaki klasikleşen özelliklerinden biri bu sayede daha da anlamlı hale geldi. Karanlık odalara doğru açılan kapılar ve ürpertici geçiş animasyonları, kapıların arkasında sizi bekleyen korkunç ihtimalleri daha önce görülmemiş bir gerilimle sunmayı başardı.
Aslında bu hissiyat, Shinji Mikami’nin 1996’daki orijinal yapımına duyulan özlemi yeniden canlandırmayı amaçlar. Kapıları araladığınızda, odanın her bir köşesi ve her eşya, size aniden yaklaşacak bir tehlikenin habercisidir ve odanın derinliklerinde yavaşça belirginleşir. Eğer PlayStation VR kullanıyorsanız, boynunuzu fiziksel olarak uzatarak bu gerilimi artırabilirsiniz. Her seferinde cephanenizi gözden geçirerek, yavaşça içeriye adım atarken, sırtınızı duvara yaslayıp etrafı kolaçan edersiniz ve sizi ekrandaki bir cızırtı, uçuşan sinekler, çürümüş et yığınları ve kan izleri karşılar. Baker malikanesinin karanlık koridorlarından devasa bodrumlara kadar geniş bir alanda keşfe çıkarken, tıpkı 2. oyundaki gibi, çoğunlukla malikanenin kendisiyle haşır neşir olmaya zorlanırsınız. Gerilim aslında malikanenin dar koridorları ve kasvetli odaları ile sınırlı kalmaz, çünkü hikâyenin derinliklerine inildikçe, gerçek tehlike ve yıkım çok daha karanlık bir boyuta evrilir.
Oyunun ilk yarısı Baker ailesinin çeşitli üyeleriyle oynadığınız ürpertici bir saklambaç ve bu aksiyona paralel bilmecelerin etrafında döner. Jack’in “Çık dışarı, çık dışarı, her neredeysen!” gibi şeyler fısıldadığını ve bağırdığını duymak, tüylerinizi diken diken edebilir. Ancak her şeyden önce, Resident Evil 7’nin gerçekten en iyi yaptığı şey, size çaresiz hissettirmek ve yıkıcı bir güvensizlik hissi yaratma becerisidir.
Sıkıcı Bir Aile Toplantısından Daha Fazlası
Hikâyenin antagonisti Ethan, kaybolan karısı Mia’dan gelen bir mesajla malikaneye doğru yola çıkar ve Baker ailesinin karanlık sırlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Baker ailesiyle tanışmak, uzun zamandır görmediğiniz tuhaf akrabalarla tekrar bir araya geldiğinizi hissettirebilir. Elbette çok daha sapkın ve bilinçaltınızı gıdıklayan niteliklerle beraber, insanları kaçıran, onları korkunç mutant canavarlara dönüştüren ölümsüz bir köylü ailesiyle bir malikaneye hapsolmuşsunuzdur: Baba Jack, bir kasabın heyulasına dönüşerek etrafınızı sarar. Karısı Marguerite, böcekler kusan ve çığlıklarıyla kulak zarınızı patlatmaya çalışan devasa bir cadıdır. Oğulları Lucas ise, kişisel olarak sizinle savaşmak yerine sizi tuzağa düşürmeyi tercih eden sinirli bir amatör mucittir. Ve son olarak hikâyenin korkunç ifşaatı: Ailenin en küçük kızı Evelyn, hiç beklemediğiniz sırada karşınıza çıkan o şeytani karakter…
Boş bir koridora çıktığınızda bulunduğunuz yeri sürekli tekrar kontrol etme eğilimi gösterirsiniz. Kim bilir belki de arkanızda bir tehlike yoktur, fakat en ufak bir yanlış adımda avlanabileceğiniz hissi daima canlı tutulur. Odadaki her hareket, her nesne, bakış açınıza sizi sürekli tetikte tutacak şekilde yerleştirilmiştir. Kapılar arkanızdan hafifçe kapanırken, kalbinizin daha hızlı attığını hissedersiniz. Ve doğru zamanlamayla gelen jumpscare’ler kumandayı tavana fırlatmanıza neden olabilir.
Karanlık Envanter: Kendi Kabusunuzu Organize Edin
Baker ailesi, size çok sık musallat olmasa bile asla aklınızdan çıkmaz. Resident Evil 3’ün Nemesis’inde olduğu gibi, malikanenin karanlık köşelerinde keşfe çıktığınızda, bir aile üyesinin sizi ziyaret etme ihtimali sürekli bir tehdit oluşturur. Özellikle Jack, o sapkın düzenekleri kuran, hedefe odaklanmış, amansız bir düşmandır. Bu tehdit odaların köşe bucak taranması gereken unsurları ve uğursuz ortam gürültüsüyle beraber daha da tedirgin edici hale gelir ve etkileşime geçeceğiniz nesnelerin gözünüzden kaçmasını sağlayabilir. Serinin bağımlılarını cezbetmek için harika bir yol: Klasikleşmiş oyunlara yapılan bu atıflar sayesinde Resident Evil 7, serinin geçmişine sadık kalarak modern bir korku deneyimi sunmayı başarır. Böylece yeni oyuncular için de unutulmaz bir gerilim atmosferi ortaya çıkar.
Gerginliğin bir diğer “nostaljik” kaynağı ise Resident Evil’in meşhur envanter sistemidir. Bulmacalarda kullanacağınız eşyalara erişmeden önce envanteriniz çoğunlukla doluluk sınırlarına ulaşır. Ardından önemli eşyaları kayıt odalarındaki kutulara bırakıp envanterinizde yer açabilirsiniz. Ayrıca zanaat sisteminin, zorluk seviyesini artırarak, serinin eski oyunlarına gönderme yapan yeni bir ikilem ortaya çıkarabilirsiniz. Kimyasalları birleştirerek kendinizi iyileştirebileceğiniz sağlık kitleri yaratabilir ya da aynı bileşenleri kullanarak patlayıcı, hatta mermi üretebilirsiniz. Bunlar oyun akışı sırasında vermeniz gereken zorlu kararlardan sadece birkaçıdır ve bu retro envanter sistemi sizi her adımda tetikte tutmaya devam eder.
Resident Evil 7’nin gergin atmosferini daha gerçekçi deneyimlemek için güçlü bir bilgisayara ihtiyaç duyabilirsiniz. Monster Notebook’un başlangıç segmenti modelleri bu deneyimi kesintisiz yaşamanıza olanak tanır. Oyun, en az 8 GB RAM, Intel Core i5-4460 veya dengi bir işlemci ve NVIDIA GeForce GTX 760 veya üzeri bir ekran kartı gerektirir. Siz de Monster Abra ve Tulpar serilerinin modern donanım özellikleriyle bu gereksinimlerin çok daha ötesinde bir oyun keyfi yaşayabilirsiniz.