The Sinking City İncelemesi

Monster Notebook  15 Eylül 2020

Oyun

Dedektif olmak zor zanaat. Hele bir de acımasız ellerin kurguladığı bir dedektifseniz işiniz daha bir zor. Mesela kendinizi, yönetmeni Alan Parker’ı kısa süre önce kaybettiğimiz “Angel Heart” filmindeki başarılı dedektif Harry Angel rolünde bulabilirsiniz. Beyaz perdeden oyun dünyasına geçtiğinizde sırra kadem basan Ethan Carter’ın (The Vanishing of Ethan Carter) akıbetini araştırmakla görevlendirilen mistik güçlere sahip, dedektif Paul Prospero’ya dönüşebilirsiniz. Tabii, biraz daha şanslıysanız Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı Sherlock Holmes kimliğine bürünebilir (Crimes and Punishments, The Devil’s Daughter), Whitechapel’da gerçekleşen gizem dolu olaylara, gaz lambası ışığı tutabilirsiniz. Kadim dostunuz Doktor Watson’ın yardımlarıyla elbette.

Üstünüzü Başınızı Kurulayın ve Frogwares’in Yeni Dedektiflik Oyununa Merhaba Deyin

Yazıya başlarken The Sinking City ile ilgili bir cümle bile etmeden farklı oyunlardan ve bir de filmden bahsetmemiz pek yersiz değil. Zira The Sinking City, oyun mekanikleri açısından hem Frogwares imzalı Sherlock Holmes serisinden hem de The Vanishing of Ethan Carter’dan ziyadesiyle izler taşıyor. Oyun, bununla da yetinmiyor; ünlü H.P. Lovecraft öyküsü “Randolph Carter’ın İfadesi”nin başkahramanının, Ethan Carter’la akrabalık bağından daha açık bağlar, Cthulhu mitosu ve The Sinking City arasında bulunuyor. Hatta oyunun “Necronomicon Edition” sürümü bile mevcut. Kısacası karşımızda, alabildiğine karanlık bir hikâye, bolca bilinmezlik, yanıtlanması gereken sorular ve mücadele edilmesi gereken olgular bulunuyor. Tüm bu süreçte, yönetimimizde olan dedektif Charles Reed’in sağlığını, özellikle de akıl sağlığını korumaksa öncelikli hedefimiz.

Oyun, karakterimizin tecrübe ettiği kaotik kâbuslar neticesinde kurgusal Oakmont’a gelmesiyle başlıyor. Bir yandan sel sularının olumsuz etkilediği, diğer yandan yağmurun durmak bilmediği bölgeye gelmeden önce karşılaştığımız ara sahnelerse geliştirici ekibin, Lovecraft’a saygı duruşu niteliğindeki “varlık” tasarımlarını görmemize ve oyuna daha bir bağlanmamızı sağlıyor.

Okunması Gereken Bolca Belge, Çözülmesi Gereken Bolca Bulmaca Var

The Sinking City, hikâye anlatıcılığı noktasında elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Karakterler arasındaki diyaloglarda büyük bir zenginlik var ve tüm bu diyalogların, Türkçe alt yazılı şekilde bizlere sunulması, öykünün ayrıntılarına hâkim olmak isteyen ancak orta karar İngilizcesi nedeniyle bunu yapamayacak oyuncuları memnun edecektir. Bununla birlikte oyun esnasında topladığınız belgeler, bulduğunuz yazılar, ipuçları ve daha nicesi tamamen Türkçe. Bu sayede belge ve ipuçları, oyun esnasında ilerlemenizi engelleyecek birer duvara dönüşmüyor, tabii karşılaşacağınız başka engeller olacak.

Yalnızca bir macera oyunu olmayıp aynı zamanda aksiyon oyunu da olmaya gayret eden ve bunu bir nebze de olsa başarabilen The Sinking City’de araştırmanız gereken olayları, son çıkan Sherlock Holmes oyunları ve The Vanishing of Ethan Carter’daki gibi “canlandırma” yöntemiyle aydınlatabiliyorsunuz. Ancak aşama aşama giderken epey dikkatli olmanız gerekiyor; yanlış kararlar vermeniz, gidişatı istenmeyen şekilde etkilemeniz son derece olası. Bu yüzden elinizdeki verileri iyice analiz etmeden vakaları neticelendirmemeniz gerekiyor.

Haritada Kaybolmamak ve Akıl Sağlığından Olmamak Çok Önemli

Az önce yapımın belirli miktarda aksiyon ögeleri barındırdığından bahsetmiştik. Bu ögelerin başında karşılaştığımız ucube yaratıklara karşı silah kullanmak geliyor. Açık dünya formunda kurgulanan Oakmont’ta dolaşırken kâh izbe mekânlarda kâh şehrin orta yerinde Lovecraft eserlerinden fırlamış varlıkları, sağda solda bulduğunuz ya da kendi ürettiğiniz mermilerle tanıştırmanız icap ediyor. Evet, oyunda sınırlı seviyede bir crafting meselesi var ama bir süre sonra bu unsur sıkıcı hâle gelebiliyor. Bir diğer sıkıcı unsur ise bir yerden bir yere seyahat etmek. Aslına bakarsanız ilerleyen safhalarda oyunun hızlı ulaşım noktaları açılmaya başlıyor ama The Sinking City, muhtemelen buraya kadar, birçok oyuncusunu kaybetmiştir.

Konu bir şekilde “kaybetme”ye gelmişken yönettiğimiz karakterin, gördüğü rahatsız edici manzaralar, doğaüstü gelişmeler, genellikle yanlış seçimler ve anlaşılmaz şeylerin varlığı gibi durumlar neticesinde akıl sağlığını adım adım kaybedebildiğinden bahsedelim. Oyunun yapısı gereği dedektifi, olumsuzluklardan korumak her zaman mümkün olmasa da oyuncu olarak elinizden gelenin en iyisini yapmanız şart.

Sherlock Holmes’un son oyunlarındaki dava çözme mekaniklerinin aynen yer bulduğu The Sinking City; zamanla tekrar etmeye başlayan yapısı, animasyonlarda göze batan noktalar ve seyahat konusundaki sorunları görmezden gelirseniz iyi anlamda boğucu ve sürükleyici bir oyun. Lovecraft tutkunları yapımı kaçırmasın.

Paylaş: