Bu Oyunda 186 Farklı Son Var: The Quarry

Monster Notebook  7 Temmuz 2022

Oyun

Eskiden beri sinema filmi gibi oyunların çıkmasını bekledik durduk ve teknolojinin de imdadımıza yetişmesiyle 2010’lu yıllardan itibaren, hem anlatım dili hem de grafikleriyle sinema filmlerine yaklaşan pek çok oyunu deneyimledik. Başta, David Cage liderliğindeki Quantic Dream’in Heavy Rain’i ve Beyond: Two Souls’u, zihnimizde -senaryoları gereği- yer yer buruk ama genel anlamda güzel anılar bıraktı. Sonra sahneye başka bir oyuncu katıldı; İngiltere merkezli Supermassive Games… Sony’nin oyun konsolları için irili ufaklı oyunlar geliştirdikten sonra 2015 çıkışlı Until Dawn ile turnayı gözünden vuran oyun stüdyosu, Quantic Dream’in açtığı yolda ilerlemekle kalmadı, bu interaktif drama konseptinin çeperlerini daha da genişletmeyi bildi. Her bölümü o kadar sürükleyici olmasa da 2019’da başladığı The Dark Pictures Anthology serisiyle de başarı ivmesini korumayı bilen Supermassive Games, Until Dawn’ın ruhani devamı The Quarry ile yeniden karşımıza çıktı.

Bir Grup Genç ve Issızlığın Ortasında Bir Yaz Kampı

Supermassive’in önceki yapımlarından alışageldiğimiz biçimde hikâyesini anlatmaya başlayan The Quarry, çocukların yaz tatillerini geçirmek için değerlendirilen Hackett’s Quarry adlı bir yaz kampında geçiyor. Oyunda bir şekilde yönetimimize geçecek karakterlerin tamamı, yaz kampındaki çocukları evlerine yolcu etmiş, kısa süre sonra kendileri de evlerine dönecek olan kamp görevlisi gençlerden oluşuyor. Ancak eve dönmeden önce bu yaz kampında eğlenmeye karar veriyorlar ve beklenmedik olaylarla karşılaşmaya başlıyorlar. Hikâye ilerledikçe aslında neyin ne olduğu su yüzüne çıkıyor ve senaryo giderek 1980’lerin “teen slasher” filmlerine de doğru kayıyor. Bu 1980’ler korku filmi vurgusunu yalnızca biz yapmıyoruz, oyunun kendisi de zaman zaman Evil Dead gibi kült filmlere göndermelerde bulunuyor.

Öykü anlatımına zımba gibi başlasa da yönetilecek karakterlerin sayısının fazla olmasından dolayı “sadede” uzunca bir süre sonra gelebilen The Quarry, yöneteceğimiz/kaderlerine yön vereceğimiz dokuz karakterin dokuzunu da tanımamıza gayret gösteriyor. Bu, aslında gerekli zira karakterleri tanımamız, onların hangi durumlarda nasıl hareket etmelerini sağlayacağımızı belirliyor. Fakat karakter tanıtım sürecinde “oynanabilir” kısımların minimumda tutulması ve bolca diyalogla ve seçimle karşılaşmamız, oyun mu oynadığımız yoksa film mi izlediğimiz noktasında bizi biraz düşündürüyor. Diğer yandan takip ederken “İyi de bundan bana ne?” diyebileceğimiz çok sayıda konuşmaya şahit olurken hikâye gereği yaşanan bazı olayların anlamsızlığına da tanıklık ediyoruz.

Film Gibi ama Değil. Oyun Gibi ama Değil.

Tek başımıza ya da çok oyunculu seçeneği sayesinde yerel eşli modda oynayabileceğimiz (sırası gelen oyuncu, karakteri yönetiyor) The Quarry, hâlihazırda yeterince oynanış sunduğunu düşündüğünden olacak ki bir de “Film Modu” içeriyor. Bu mod sayesinde oyunun tüm akışını yaklaşık 7 saat sürecek olan bir film gibi izlememiz mümkün olurken karakterlerin tamamının öldüğünde ya da tamamının yaşadığında neler olduğunu da öğrenme imkânımız bulunuyor.

Until Dawn’ın yönetmeni olan Will Byles tarafından yazılan ve yönetilen The Quarry, Unreal Engine 4 oyun motorunun görsel yönden ne denli kudretli hâle geldiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Hareket ve yüz hatları yakalama konusunda zaten yeterince iyi olan geliştirici ekip bu yapımda Unreal Engine 5 öncesinin sınırlarını yakalamış gibi görünüyor. İşitsel tarafta da güçlü olan oyun, ünlü sanatçıların parçalarına yer vererek atmosferini biraz daha güçlendiriyor.

Eğer bu tür oyunlara meraklıysanız ve 1980’ler korku filmlerinin müdavimiyseniz, daha fazla sinematik anlatı, daha az “gameplay” düsturundan hareketle hazırlandığı belli olan ve 186 farklı sona sahip The Quarry ile keyifli zaman geçirebilirsiniz.

Paylaş: