Assassin’s Creed’de Gerçek Tarihi ve Kurgusal Olayları Ayırt Etme

Monster Notebook  2 Temmuz 2024

Oyun

İlber Ortaylı’nın katıldığı bir programda Hasan Sabbah, Haşhaşiler ve Alamut Kalesi’nden bahsettiğini duyduğunuzda ve kendisinin, konuyu dallandırıp budaklandırarak bir şekilde Borgia ailesine getirdiğinde, onun bu anlattıklarını tüyleriniz diken diken dinlediğiniz olmuştur. Bu, sizin, tarihe olan kişisel merakınızdan da; Ubisoft’un artık herkes tarafından kabul edilen efsanevi oyun serisi Assassin’s Creed’in, tarihî gerçekleri, kurgusal olaylarla harmanlayıp oyunculara sunması ve sizin bu oyunları saatlerce deneyimlemenizden de kaynaklanabilir. Ubisoft’un, son oyunlarında biraz daha rol yapma unsurlarını öne çıkarıp serinin bu denli başarılı hâle gelmesini sağlayan tarihî anlatı tarafını ve tabii Animus süreçlerini biraz pas geçmeye başlasa da yine Ubisoft’un, Assassin’s Creed çatısı altında başarılı işler yaptığını söyleyebiliriz. Peki, Assassin’s Creed serisindeki oyunları oynarken gerçek tarihi ve kurgusal olayları ayırt etmek mümkün mü? Her oyunu ele alarak konunun detaylarına bakalım. Yazının büyük bölümünde spoiler olduğunu da belirtelim.

Assassin’s Creed’de Yaşananları Gerçek Sanıyorsanız, Biraz Yanılıyorsunuz

Oyuncular açısından Assassin’s Creed serisini cazip kılan temel unsur, geçmişe gidip çeşitli tarihî dönemleri dijital olarak keşfetme imkânıydı. Ancak ilk oyunundan itibaren Assassin’s Creed serisinin gerçek dünya olaylarına her zaman sadık kalmadığı da bir sır değil. Öncelikle tüm kahramanların, tamamen kurgusal karakterler olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Ek olarak Isu ile ilgili tüm kurgusal hikâye gerçekleri yansıtmıyor. Diğer yandan Ubisoft’un bazı olayları, hikâyelerine daha iyi uydurmak için değiştirdiği de biliniyor.

İlk Assassin’s Creed oyununun genel kapsamının daha küçük olması nedeniyle şaşırtıcı derecede fazla tarihsel doğruluk bulunuyor. Oyunun, Suikastçı ve Tapınakçılar’ı kurgusal ancak her ikisi de bu zamanda “Kutsal Topraklarda” bulunan gerçek örgütlerden esinleniyor. Benzer şekilde, Al Mualim’in öldürmesi için Altaïr İbn-La’Ahad’ı gönderdiği dokuz Tapınakçı hedefi, gerçek tarihî figürleri yansıtıyor.

Ne var ki onların kişilikleri, tamamen uydurma; ölümlerinin zamanı ve yeri, gerçek hayata kıyasla neredeyse tamamen farklı. Örneğin, oyundaki gibi Tapınak Şövalyeleri 11. Büyük Üstadı Robert de Sable, gerçekte 1193’te öldü, 1191’de değil ve ölümü karşılıklı dövüş yoluyla gerçekleşmedi.

Kurgusal karakter Al Mualim’in arka planı da gerçek bir insana dayanıyordu. Râşidüddîn Sinân el-İsmâîlî, bugünkü Irak topraklarında doğmuş ve gerçek Haşhaşi örgütünün lideriydi ve Al Mualim’in adı gibi “Öğretmen” olarak anılıyordu. Fakat oyunda, onunla ilgili birkaç şey değişiklik gösteriyordu. İlk olarak, Râşidüddîn Sinân da 1191’de değil 1193’te öldü ve ölümünün nasıl gerçekleştiği hâlâ bilinmiyor. Kendisi, Haçlılar veya Tapınak Şövalyeleri’ne hiçbir şekilde karşı çıkmamıştı; aslında, tarihçiler onun Kral Richard ile çok iyi ilişkiler içinde olduğuna inanıyorlar, hatta Richard’ın suçlandığı bir suikastın arkasında bile onun olduğu düşünülüyor.

Assassin’s Creed II’nin Zaman Çizelgesi Birçok Hataya Sahip

İlk oyunun başarısından sonra, seri, zaman açısından büyük bir sıçrama yaparak 15. yüzyıla, serinin üç oyununu geçireceği bir döneme doğru ilerledi. Söz konusu oyun Assassin’s Creed 2 ise tarihî karakterlerin oyunda yer almaması düşünülemezdi.

Oyunda anımsayacağınız üzere Niccolo Machiavelli var fakat Machiavelli’nin bütün zaman çizelgesi hatalı. Karakterimiz Ezio Auditore da Firenze onu ilk kez 1488’de tanıyor ve Machiavelli, 30’lu yaşlarında bir adam gibi görünüyor. Sorun şu ki kendisi gerçekte bu zaman diliminde henüz 19 yaşındaydı, hatta Ezio’dan bile daha gençti ki Ezio, erken dönemlerde genç ve olgunlaşmamış olarak tasvir ediliyordu. O zamanlar hâlâ Floransa’da öğrenci olarak okuyordu ve İtalya’nın her yerinde dolaşmıyordu. Ek olarak tüm raporlar, onun Borgia’ların rejimiyle iyi ilişkiler içinde olduğunu ve Cesare Borgia ile arkadaşlık kurduğunu gösteriyor.

Benzer bir sorun Caterina Sforza’yla ilgili olarak ortaya çıkıyor; kendisi, güçlü bir iradeye sahip, merhametli bir lider olarak gösteriliyordu. Ayrıca o da gerçek hayatta olduğundan çok daha yaşlı tasvir ediliyordu çünkü Ezio onunla ilk karşılaştığında sadece 17 yaşında olmalıydı. Karakter, hikâyenin toplamda 40 yıl sürmesine rağmen pek değişmiyor. Son olarak oyunda yansıtıldığının aksine Caterina Sforza da en az Borgia veya Medici aileleri kadar acımasızdı.

Assassin’s Creed: Brotherhood’da Borgia’larla İlgili Gördüklerinizin Bazıları Yanlış

Assassin’s Creed: Brotherhood’da Borgia ailesinin tasviri, birçok tarihçinin itiraz ettiği bir konudur. Borgia’nın iktidarda olduğu dönem boyunca ve uzun bir süre sonra, İtalya’daki birçok rakip aile, onlar hakkında dünya çapında pek çok iftira dolu propagandalar yaydı ve bunların neredeyse hepsi yanlıştı. Assassin’s Creed Brotherhood da maalesef, bu propagandaya tam anlamıyla uyarak Borgia’ları gerçek “kötü adamlar” yaptı.

Öncelikle, tarihî gerçekleri dikkate alırsak; Borgia hiçbir zaman Monteriggioni’ya saldırmadı, Cesare ve Lucrezia kardeşler arasında gayri ahlaki bir ilişki yoktu, Cesare ve Rodrigo anlaşmazlık içinde değillerdi ve hiçbir zaman birbirlerini zehirlemeye çalışmadılar. İlginç bir şekilde, Rodrigo’nun zehirlenerek öldüğü şiddetle şüpheleniliyor lakin Cesare’nin bunu yapmış olabileceğine inanılmıyor. İkisi de aynı yemeği yedikten sonra aynı zamanda hasta oldular ancak baba, iyileşmedi.

Caterina Sforza’nın, Borgia’lar tarafından esaret altına alınması da tarihî gerçeklerle hem uyumlu olan hem de sonu itibarıyla uyumsuzluklar içeriyor. Evet, Sforza, Borgia’ların yönetimine şiddetle karşı olduğu için kendisi hapsedildi fakat Fransa Kralı, onun serbest bırakılması için müzakerelerde bulundu. Kısacası oyunda olduğu üzere büyük bir hapishane kaçışı gibi bir olay gerçekleşmedi.

Assassin’s Creed II’de, zaman çizelgesi genellikle doğru olan Leonardo Da Vinci’nin, tank ve uçan makine tasarlaması mümkün olabilir fakat o dönemde bu araçlar hiç inşa edilmedi. Diğer yandan Da Vinci, tasarımlarının yanlış ellere düşmesinden endişe duyduğu için birçok eserinde kasıtlı olarak hatalar yaptı.

Assassin’s Creed’in İstanbul Durağı da Hatasız Değil

  1. yüzyıl İstanbul’unun oldukça doğru bir versiyonunu tasvir etmeyi başarsa da Assassin’s Creed: Revelations, bu konuda mükemmel değildi. Kente dair güzel detayları es geçmeyen hataları ise mekân tasarımının ötesindeydi. O yıllarda İstanbul’da bulunan ve Osmanlı ile çatışan “Bizanslılar”a yine o dönemde kimse Bizanslı demiyor, onlar Romalı manasına gelen Rum sözcüğüyle anılıyorlardı. Zira Bizanslı terimi, daha modern dönemlere ait bir terim.

Altaïr’in hikâyesi de birkaç sorunla karşı karşıya; örneğin Masyaf’ın Moğol istilası, gerçekte olduğundan üç yıl önce gerçekleşti ve Moğollar zafer kazanmış olsalar da bu, uzun sürmedi. Çok geçmeden kaleyi yeniden terk ettiler.

Bundan da bahsetmezsek olmaz, bugün hiçbir surette çevresinde deniz olmayan Nevşehir ilimizin sınırları içinde yer alan Kapadokya’ya Ezio, deniz yoluyla tekne üzerinde ulaşmıştı.

Tarihî Belgelere Dayansa da Assassin’s Creed III de Gerçeklikten Sapıyor

Amerikan Devrimi tarihinin iyi belgelenmiş bir dönemini ele alan ve bu nedenle Amerikan okullarında uluslarının doğuşu olarak öğretilmesi nedeniyle birçok kişinin aklında yer eden Assassin’s Creed III de serinin geri kalanı gibi tarihî gerçekleri, oyunun daha eğlenceli olması adına “kurgu”ya kurban etmekten çekinmeyen bir yapım.

Değineceğimiz ilk konu, Boston Çay Partisi. Oyun, bize bu olayın bir grup devrimcinin önceden planladıkları bir etkinlik olduğunu gösteriyor ama gerçekte, İngiliz askerlerine karşı aniden tepki verilmiş bir olay mı yoksa planlanmış bir etkinlik mi olduğu hâlâ belirsizliğini koruyor. Benzer şekilde olay, kayıtlara şiddet içermeyen bir olay şeklinde geçmiş olsa da oyun, Connor’ın askerleri öldürerek mücadele etmesini gösteriyor.

Yine gerçeklikle örtüşmeyen önemli bir fark, savaşların tarzı. Yapım, iki orduyu birbirine doğru yürüyerek savaşması şeklinde daha çok bir aksiyon filmi yaklaşımı sergilese de esasen savaşların çoğu uzun ve yavaştı; genellikle günler ya da haftalar süren uzun kuşatmalar şeklindeydi.

Assassin’s Creed IV: Black Flag, Kara Sakal Konusunda Yalan mı Söylüyor?

Serinin yeni oyununun piyasaya çıkmasından evvel zaten bol miktarda korsanlık içeriği mevcuttu, bu nedenle Ubisoft’un oyununu öne çıkarmasını sağlayacak bir yönlendirme bulması gerekiyordu. Serinin alametifarikası hâline gelen tarihsel doğruluk konusu, onlar içiz cazipti. Çünkü Karayipler bölgesinde kölelik yaygındı. Edward’ın kıdemli subayı ve AC: Freedom Cry oyununun başkahramanı Adewale, Black Flag’de, kaçak bir köle olarak gösterildi ve birçok kişi için korsanlığın, köleliğe tercih edilebilir olduğu yansıtıldı.

Yapım, Karayipler’in sadece İngiliz ve İspanyol hükümdarlığı altında olduğunu gösteriyordu, halbuki Fransızlar, Hollandalılar ve Portekizlilerin hepsi, burada güçlü bir varlığa sahipti. Son olarak Edward Thatch ya da daha çok bilinen adıyla Kara Sakal’ın acımasız bir korsan olduğuna inanılıyordu ama artık tarihçiler, onun imzasını taşıyan vahşetlere dair anlatıların, çoğunlukla İngiliz propagandası olduğuna inanıyorlar. Hatta Kara Sakal’ın aslında hiçbir zaman yaşamadığına dair güçlü kanıtlar da var.

Unity’deki Tek Hata, İngiliz Aksanlı Fransız Devrimciler miydi?

Fransız Devrimi’ni ele alan Assassin’s Creed Unity, yayımlandığı dönemde yaşadığı teknik sorunlar nedeniyle serinin seleflerine kıyasla daha az başarılı çıkışlarından birine sahip oldu. Ama sorun bir tane değildi; teknik sorunları aşabilen oyuncular, oyundaki tüm karakterlerin çok keskin bir İngiliz aksanıyla konuşmalarını epey eleştirdiler.

Önemli bir diğer sorun, Kral Louis 16’nın yargılanmasıydı. Oyun, meclisin tam olarak ikiye bölündüğünü ve sadece 361’e 360 oyla idam lehine oy kullandığını gösterse de tarihî gerçeklik, oyunu burada da yakalıyordu. Zira belgelenen gerçek oylama, 394’e 321 şeklindeydi. Bunun yanında oyun, Jakobenleri kötü adamlar hâline getirme konusunda biraz abartılı davranıyordu. Ayrıca oyun, bu dönem yaşanan kıtlığın, Fransız Devrimi’ni kışkırtmak için bir Tapınakçı komplosu olduğunu gösterse de Fransız gıda krizi, farklı nedenlere şekillenen, büyük bir toplumsal sorundu. Krizi aslında yaratan faktörlerden bazıları kötü mahsul verimi, doğal afetler ve ticaret engelleri gibi unsurlardı.

Syndicate, Tarihi Anladı ama Biraz Yanlış Anladı

Assassin’s Creed Syndicate, Viktorya dönemi Londra’sını başarılı şekilde tasvir etmişti fakat konu, tarihî gerçeklikler olunca, gerçeklerden sapma ve daha da kötüsü, tarihî bilgileri yanlış anlama gibi sorunlar ortaya çıktı. Bu yanlış anlamanın başında, medeni ve siyasi haklar geliyor. Oyunun “Child Liberations” görevlerinde, fabrikalarda çalışan çocuk işçileri kurtarmak gerekiyordu ama çocuk işçiliği, zaten 1860’larda yasaklanmıştı. İşin bir diğer tatsız yanı, çocukları kurtarırken onları çalıştıran “kötü adamları”, çocukların karşısında pervasızca öldürmek gerekiyordu. Çocuklar ise bundan etkilenmiyorlardı.

Oyunun belki de asıl odaklanması gereken gerçek sorun, Viktorya döneminde kadınların toplumda nasıl muameleydi. Zira o yıllarda kadınlar, geçimlerini sağlamak için gayri ahlaki yollara zorlanıyorlardı. Belki bu konu, kadın bir karakterin de yer aldığı Syndicate’ta cesurca ele alınabilirdi.

Sevgili Bayek, Medjay Olmak İçin Çok Gecikmedin mi?

Ubisoft’un seriye ilk önemli neşteri attığı oyun Assassin’s Creed Origins’ti ve bu defa oyuncuların rotası, Ptolemaik Mısır’dı. Genel olarak oyun, Mısır İç Savaşı’nı ve o dönemdeki Mısır’ın, Roma’yla ilişkisini iyi bir şekilde tasvir etmeye çalıştı fakat birkaç önemli değişiklik yapmaktan da kaçınmadı.

Öncelikle belirtmemiz gerekir ki Bayek, bir Medjay’dı ama kendisi, bir Medjay olmak için yaklaşık bin yıl kadar geç kalmıştı. Tarihsel kayıtlara göre son Medjay, M.Ö. 1077’ye tarihleniyor ama oyun M.S. 49 yılında başlıyor.

Konuyu, Roma’ya getirecek olursak Jül Sezar’ın suikastı belki de tarihin en dikkate değer suikastıdır, bu nedenle oyunun bunu göstermesi bekleniyordu. Olayın, nasıl gerçekleştiğine dair gerçek hikâye, oldukça ilginç ve harika bir Assassin’s Creed sahnesine dönüşebilirdi. Ne var ki oyun, Aya’nın gelip Sezar’ı bıçaklaması ve akabinde gelişen bıçaklamalar silsilesi, olayı âdeta önemsizleştirdi. Neyse ki Sezar Caesar, meşhur “Sen de mi, Brütüs?” repliğini, biraz farklı şekilde de olsa söyleyebildi.

Assassin’s Creed Odyssey Pro-Spartalı Yaklaşıma Sahip

Gerek otantik yapısı gerekse tarihsel doğruluğuyla oyuncuların beğenisini kazanan Assassin’s Creed Odyssey de Ubisoft’un, tarihî gerçeklikleri perdeleme ya da çarpıtma eylemlerinden kaçamadı. Peloponez Savaşı ile başlayan oyunda oyuncular, Atinalılar’ı acımasızca öldürüyor ve Spartalılar’la yargı dağıtıyorken oyunun sonraki sahnesinde Atinalılar’la felsefe tartışabiliyorlardı.

Diğer yandan oyun, bir sebepten, Pro-Spartalı bakış açısına sahipti ve Atinalıların savaş suçları işleyip korkunç katliamlar yaptıklarını tüm çıplaklığıyla gösterirken Spartalılar’ın imza attıkları benzer vahşetleri göstermekten kaçınıyordu.

Belki de seri için yapılan eleştiriler ve tarihî olayların çarpıtılmasına yönelik oluşan küçük çaplı tepkiler, serinin sonraki oyunu Valhalla ve Mirage için daha dikkatli bir anlatı geliştirilmesini sağladı. Bu noktada Assassin’s Creed Valhalla ve Mirage için kayda değer sorunlar olduğunu söyleyemeyiz. Evet, Mirage’de; Bağdat’tan görülen dağların, aslında 300 kilometre uzak olması, nehirlerin konumlarının değiştirilmesi ve renk kodları içeren kubbeler gibi unsurlar var ama serinin önceki oyunlarına kıyasla bunların önemsiz olduğu ortada.

Bu kadar Assassin’s Creed bilgisini yazarken biz bile bir Assassin’s Creed serisi maratonu yapmak istedik. Eğer siz de serinin tüm oyunlarını ve güncel bütün oyunları, performans sorunlarına takılmadan, en iyi görsel kaliteyle deneyimlemek istiyorsanız, adresiniz Monster olmalı. Monster tarafından geliştirilen; Abra, Tulpar ve Semruk oyun bilgisayarları, yüksek performanslı donanımlarıyla, en güçlü donanım isteyen oyunlara bile meydan okuyor.

Paylaş: