Geçmişten Günümüze Deus Ex Serisi

Monster Notebook  15 Eylül 2019

HaberlerOyun

Transhümanizm, İlluminati, Cyberpunk gibi ele aldığı konuları ustalıkla işlerken oyunculara sunduğu serbesti ve oynanış rahatlığı sayesinde alanında en iyi serilerden biri olarak değerlendirilen Deus Ex, 2000 yılında başladığı serüvenine yepyeni oyunlarıyla devam ediyor. Dilerseniz seri hangi oyunla başladı ve hangi yönde seyrederek efsaneler arasına katıldı, birlikte bakalım.

Deus Ex (2000)

1990’ların başından bu yana oyun sektöründe bulunan ve imza attığı eserlerle büyük saygınlık kazanan Warren Spector’ın hem yapımcılığını hem de yönetmenliğini üstlendiği FPS, RPG ve gizlilik oyunu Deus Ex, sıra dışı konuları ele almasıyla dikkat çekmişti. Yakın gelecekte geçerken bugünün komplo teorisyenlerinin de sıklıkla zikrettikleri Bilderberg Grubu, Trilateral Komisyon, İlluminati meselelerine değinen oyun, diyaloglarının başarılı oluşu ve oyuncuya sağladığı özgürlükle o dönemin en etkileyici yapımlarından biri olmuştu. İlk nesil Unreal motoruyla geliştirilen, bugün biraz tatsız görünse de yayınlandığı dönemde dudak uçuklatan Deus Ex, PC ve konsolları ziyaret etmişti.

Deus Ex: Invisible War (2003)

İlk oyunun yirmi yıl sonrasında geçen Invisible War, “Çöküş” olarak adlandırılan savaş ve ekonomik sorunları takiben ortaya yeni yeni çıkan nüfuzlu grupların yanı sıra önceki oyundan devraldığı komplo teorilerini kendine konu ediniyordu. Alex D adlı karakterin yönetildiği yapım, yapay zekâ ve birtakım yapısal sorunları beraberinde getirse de ilk oyun kadar sevildi ve itibarlı oyun yayınları tarafından yüksek puanlarla ödüllendirildi.

Deus Ex: Human Revolution (2011)

Sekiz yıllık bekleyiş, oyunun sıkı takipçileri ve oyun otoriteleri tarafından başyapıt şeklinde nitelendirilen Human Revolution ile sona erdi. Geliştirici ekipten oyun motoruna kadar her şeyi değişen yapımda yönetilen karakter de aynı değildi. Bu defa eski bir SWAT memuru olan ve Sarif Industries’de güvenlik görevlisi olarak çalışan Adam Jensen yönetiliyordu. Jensen’in özelliği ise augmentation adı verilen yapay organlara sahip olmasıydı. Deus Ex: Human Revolution’ın sanat tasarımı da hayli başarılıydı. Rönesans sanatçıları ve özellikle Rembrandt’tan ilham alınarak tasarlanan oyun dünyasındaki renk paletleri de büyük hassasiyetle seçilmişti.

Deus Ex: The Fall (2013)

Unity oyun motoruyla geliştirilerek önce iOS platformunda, daha sonra Android ve Windows’ta yayınlanan oyun, serinin takipçilerinden ziyade Deus Ex ile henüz tanışmamış olanların ilgisini çekti. Deux Ex: Icarus Effect adlı spin-off roman sonrasını konu edinen yapımda, İlluminati güçlerinden saklanan Ben Saxon ve Anne Kelso’nun başlarından geçenler bölüm bölüm işlendi.

Deus Ex: Mankind Divided (2016)

Human Revolution’ın iki yıl sonrasında geçen Mankind Divided’da normal insanlar ve kendilerine gelişmiş özellikler kazandıran yapay organlarla desteklenen augmented insanlar olarak ikiye ayrılan dünyada Adam Jensen yine başroldeydi. Komplo teorileriyle bezeli, transhümanizm ve ayrımcılık temalarıyla zenginleşen oyunun atmosferi aynı hikâyesi gibi karanlıktı.

Paylaş: